Ezin Şube Başkanımız Sayın Bülent Avcı ve yönetimi temin ettikleri gıda malzemelerini ihtiyacı olan depremzede vatandaşlarımıza ulaştırdı.
12 Nisan 2023Maltepe Şube Başkanımız Güner Karabat, yönetimi ve üyeleriyle depremzede yurttaşlarımızı ziyaret etmek,Genel Başkan Yardımcımız Özgür Çınar gözetiminde çeşitli yardım malzemelerini ulaştırmak için Elbistan ve Hatay’dalar
18 Nisan 2023Atatürk önderliğinde, yok oluştan kurtuluşa yürüdük. 3 yıl 3 ay 22 gün süren olağanüstü bir
mücadele ile 7 düveli dize getirip vatanımızı kurtardık, bağımsızlığımızı kazandık, Cumhuriyetimiz’i kurduk.
29 Ekim 1923’de yanmış, yıkılmış, gırtlağına kadar borca batırılmış bir ülke ve yorgun, yoksul,
eğitimsiz, henüz Ulus olma bilincine varamamış bir halkla başladık kuruluş yolculuğumuza.
Anadolu’da tek bir fabrika bacası tütmüyordu. Ekmek yapacak buğdayımız, bebemizin altına
saracak bezimiz, çayımıza karıştıracak şekerimiz yoktu. En eğitimli evlatlarımız savaş meydanlarında
kalmıştı. 12 milyon nüfusumuzun yarısı salgın hastalıklarla boğuşuyor, doktor, hemşire, aşı, ilaç
bulamıyordu.
Ulusu doyurmak ve ayağa kaldırmak için tarımı, hayvancılığı canlandırmak, sermaye bulmak,
üretim tesisleri, fabrikalar kurmak, yollar, barajlar yapmak, işçi ve uzman yetiştirmek gerekiyordu.
Halk eğitilmeli, bilinçlendirilmeliydi. Osmanlı’dan devralınan tablo hiç umut vermiyordu. İlkokuldan
üniversiteye toplam öğrenci sayımız 347 bin 821 ile nüfusun ancak % 2,8’i iken kız öğrencimiz yok
denecek düzeydeydi. Okur – yazar oranımız da içler acısıydı. Halkımızın sadece % 3,5’i okuyup yazabiliyor
(Erkeklerde % 7, kadınlarda % 0,4), Onlar’ın ezici çoğunluğunu da asker ve sivil bürokratlarla Levantenler
oluşturuyordu.
Bu yakıcı sorun için önce Harf Devrimi ile konuştuğu dilin alfabesine kavuşturulan halka Millet
Mektepleri’nde okuma yazma öğretilmeye çalışıldı, başarılı da olundu, okur – yazar oranı hızla yükseldi.
Ama eğitimsizlik o boyuttaydı ki, Milletin % 85’inin yaşadığı köylerde ne okul vardı, ne de gönderecek
öğretmen. Çaresizliğe mucize çözüm, o güne dek dünyada örneği görülmemiş Köy Enstitüleri ile bulundu.
Bize özgüydü. Günümüzde bazılarının pek sevdikleri deyişle, tamamen yerli ve milli idi.
Atatürk’ün 1936’da askerliğini çavuş ve onbaşı olarak yapan gençlerle başlattığı Köy Eğitmenleri
Kursları’nın devamı olan Köy Enstitüleri 17 Nisan 1940’da açıldı. Proje Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel
ve İlköğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç tarafından yetkinlikle yönetildi. Ülkenin her bölgesinde
21 enstitü açıldı. “İş için, iş içinde eğitim” ilkesi uygulandı. Derslerin yarısı temel eğitim konularını
içerirken diğer yarısı uygulamalı eğitimdi. Enstitüler; kendi heykellerini yontan öğrencilerin eğitildiği,
bilimsel bilgi ile karanlığı aydınlatan meşalelerin yakıldığı “okul yapan okullar” olarak kurgulanmıştı.
Yoksul köy çocukları hem bilimsel bilgilerle donatılıyor, edebiyat ve sanatla buluşturuluyor, hem de
köylüyü üretici yapacak tarım, hayvancılık, sağlık, demircilik, inşaatçılık, marangozluk gibi alanlarda eğitici
olarak yetiştiriliyordu. Her öğrencinin yılda 25 roman okuması, bir enstrüman çalmayı öğrenmesi
zorunluydu. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü kümes nöbetçisi öğrencinin çantasına baktığında, günlük azığı
ekmek ve -günümüzde yoksulun tadını unuttuğu- peynirin yanında Sofokles’in Antigone’sini görüyordu.
1946 yılına kadar Köy Enstitüleri’nde tarıma elverişli hale getirilen 15 000 dönüm tarlada üretim
yapıldı. 750.000 fidan dikildi. 1.200 dönüm bağ oluşturuldu. 150 büyük inşaat, 60 işlik, 210 öğretmen evi,
20 uygulama okulu, 36 ambar, 48 ahır ve samanlık, 12 elektrik santrali, 16 su ve 12 tarım deposu, 3
balıkhane, 100 km. yol yapıldı. Öğrenciler su kanalları inşa ederek hem uygulamalı eğitim gördükleri,
hem de üretim yaptıkları çiftliklerin sulama suyunu da kendileri sağladılar.
Bu mucizevi eğitim yuvaları Hasan Ali Yücel’in 1946'da Milli Eğitim Bakanlığından alınıp yerine
Reşat Şemsettin Sirer’in getirilmesi ile ilk darbeyi yedi. Önce haftalık öğrenci – öğretmen değerlendirme
toplantıları ve uygulamalı dersler kaldırıldı, ardından Köy Öğretmen Okullarına dönüştürüldü ve nihayet
Demokrat Parti iktidarında 27 Ocak 1954’de kapatıldı.
1940 – 1954 yılları arasında Köy Enstitüleri’nden 1 398’i kız, 15 943’ ü erkek, toplam 17 341 Köy
Öğretmeni mezun oldu. 1936’dan 1947 yılına kadar Köy Eğitmen Kursları’nda da 8 675 Eğitmen yetiştirildi.
Sağlık bölümlerinden ise 1 248 Sağlık Memuru diploma aldı. Bu okullarda yetişen Fakir Baykurt, Talip
Apaydın, Mahmut Makal, Mehmet Başaran, Dursun Akçam gibi ülkemizin yüz akı yazarları, aydınları
hemen her dönemde sağ iktidarların hedefi oldular, pek çoğu sürgünlerde ezildi, hapislerde çürütüldü.
Enstitüler ilk günden itibaren, halkı cahil bırakarak sömürülerini sürdürmek isteyen emperyalizm
işbirlikçisi Karşı Devrimcilerin “Kız ve erkek çocukların bir arada okuması ahlaksızlıktır.”, “Köy
enstitülerinde verilen eğitim dinimize aykırıdır.”, “Köy Enstitüleri komünist, dinsiz yetiştiren fuhuş
yuvalarıdır” gibi asılsız ve alçakça iftiralarıyla sürekli karalandı, yok edilmek istendi ve yazık ki yok edildi.
Atatürk Devrimcilerinin bugünkü en önemli görevlerinden biri, kuruluşunun 83. yılında Köy
Enstitüleri’ni günümüz koşullarında yeniden Eğitim Sistemimize kazandırmak olmalıdır. Taşımalı Eğitim
adlı ucube ile köy okullarını kapatıp çocuklarımızı imamlara ve Laik Cumhuriyet düşmanı tarikat
şeyhlerinin iflah olmaz cehaletine tutsak eden çağ ve akıl dışı zihniyet ancak Atatürk Cumhuriyeti’nin
bilim ışığı yeniden yakılarak yenilgiye uğratılabilir.
Atatürkçü Düşünce Derneği olarak, Köy Enstitüleri’nin fikir babası Büyük Atatürk’ü, dönemin
Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’yü, kurucuları Hasan Âli Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç’u, Ulusumuza
armağan ettikleri elleri öpülesi öğretmenlerimizi, yazar ve aydınlarımızı minnet ve şükranla anıyor, bu
özgün modelin güncellenerek yeniden hayat bulması için var gücümüzle çalışmayı görev saydığımızı aziz
Milletimize saygıyla duyuruyoruz.
Yaşasın Tam Bağımsız Ve Gerçekten Demokratik Türkiye!
ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ GENEL MERKEZİ
Basına ve Kamuoyuna-Köy Enstitüsü